10.3 C
Toronto
Thursday, May 9, 2024

Trabzon Lisesi’nin 100. kuruluş yıldönümü olan 1986 yılında bu lisenin bir öğrencisiydim. İlk ve ortaokulda çok başarılı bir öğrenci olmama rağmen Trabzon Lisesi’ne çeşitli nedenlerden dolayı adapte olamamış, iki dersten sınıfta kalmıştım. Bir yıl kadar köyde vakit geçirmiş, bir ara babamım ısrarıyla fayans ustası bir tanıdığın yanında çıraklığa başlamıştım. Usta, Trabzon Lisesi’nin yanı başında yapılan inşaatın fayans işini alınca okula gidip gelen arkadaşlarımın beni görmelerinden çekindiğim için bir daha işe gitmemiştim. 

1988 yılında ise kuzenlerimin yanında pazarcılığa başladım. Bir yıl boyunca her gün hiçbir ücret almadan Trabzon’un ilçe pazarlarında tuhafiye ürünleri satan kuzenlerimle beraber çalıştım. Bir yılın sonunda kendi işimi kurmak için izin istedim ve yine onlara ait toptan mağazadan borca yazarak bir kaç koli tuhafiye ürünü satın aldım. İlk tezgahımı 1989 yılında yaklaşık bir metre boyundaki bir pazarcı sehpasının üzerinde, daha sonra Rus Pazarı olacak alanda Trabzon’un Çömlekçi semtinde açtım. Bir gün önce cebinde 50 kuruş varken o ilk gün cebimdeki parayı say say bitirememiştim. 

Önce ilçe pazarlarında, daha sonra da ağırlıklı şehir içindeki pazarlarda, ya boş alanlara konarak, ya da parasıyla satın alarak sabit pazar yerleri edindim.  

İlk başlarda malzemelerimi kuzenimin kasalı Bedford marka kamyonuyla koliler içinde pazarlara götürüyordum. 1991 yılında ise kendi kazandığım parayla henüz 18 yaşına bile girmeden bir Ford minibus satın almış, yaşım tutmadığı için altı ay kadar bu arabayı ehliyetsiz kullanmak zorunda kalmıştım. 

Bir akşam üstü Kemeraltı’nda karşılaştığım benden bir iki yaş büyük uzak bir akrabam diploma almak için akşam orta okuluna gittiğinden bahsetmiş, lisesi de var diyerek bana ‘gel’ demişti. 

Akşam Lisesi,  Fatih Lisesi bünyesindeydi. Kayıtların son gününe yetişmiştim. Ancak, akşam lisesinin gündüz eğitim alma yaşını geçmiş kişiler için, kayıt yaşının ise 18 yaş ve üzeri olduğu söylendi. Ben ise 18 yaşına bir hafta sonra girecektim. Israrım sonucunda kayıt yapan görevlilerden bir tanesi evet deyince yaklaşık dört yıllık bir aradan sonra tekrar liseli olmuştum.

Sabahın çok erken saatlerinde kalkıp pazara, akşam 7’de de okula gidiyordum. Öyle ki, ilçe pazarına gidilecekse sabahları gün doğmadan evden çıkar, pazar yerinde çadırları kurar, sabah ezanı okununca camiye gider, esnaf lokantasında çorbamızı da içtikten sonra tezgahın geri kalanını açmaya başlardık. Akşamları ise pazar tezgahını topladıktan sonra yanımda taşıdığım temiz kıyafetleri arabamın içinde giyer ve okulun yolunu tutardım.

Hasan Yılmaz, 1992-Trabzon

Günde dört ders olduğundan diğer liseler üç yıl iken akşam lisesi dört yıldı. Geçmiş lise tecrübemden ders alarak, bu dört yıl boyunca çok sıkı çalıştım, bir gün bile devamsızlık etmeden her akşam okula gittim. 

Derslere öyle asılmışım ki, dört yılın sonunda 1995 yılında okul birincisi olarak akşam lisesinden mezun oldum. 

O yıl yapılan üniversiteye giriş sınavlarında ilk basamağı rahatça geçmiş, ikinci sınavda da yine yüksek bir puan almış, okul birinciliği kontenjanından da ilave puanlar eklenince Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi R. TV ve Sinema Bölümü’nü yerleştirilmiştim. Bu okulu, o yıl aynı bölümden mezun olan Kemal Sunal’ın mezuniyet haberini televizyonda gördükten sonra tercih etmiştim. 

Üniversiteyi kazanınca her şeyi geride bırakarak İstanbul’a taşınmam gerekiyordu. Artık hayatımda yep yeni bir sayfa açıp ağır tempo iş hayatından İstanbul gibi bir şehirde öğrenciliğe adım atacaktım. 

Kurulu düzenimi bozarak üniversiteye gitmeme muhalefet eden anneme, ‘üniversite fırsatını ömrüm boyunca bir daha yakalayamam ama üniversiteyi bitirince tekrar pazarcılık yapabilirim’ diyerek ikna etmiştim. 

Kendime göre pazarcılıktan çok para kazandım. Köye gidip gelmek zor olduğundan şehirde kendime bir ev bile kiralamıştım. Masraflar sonrası kalan parayla her hafta düzenli olarak bir altın burma bilezik ve bir kaç çeyrek altın alıp kenara koyuyordum. 

Anneme göre belediyenin sokaklarını, bana göre ise bana ait pazar yerlerini satarak 1995 yılında İstanbul’a taşındım. Pazarcılıktan kazandığım para ziyan olmasın diye öncelikle İstanbul’da bir daire aldım, kalan miktarla da dört yıl boyunca rahat bir şekilde okul ihtiyaçlarımı karşıladım.

Kanada’ya gelme kararı alınca bu daireyi satarak kendime yol parası yaptım. Bir kısmıyla da düğün masraflarını karşıladım.

Pazarcılığın benim hayatımda çok büyük bir önemi var ve bugün bulunduğum yeri pazarcılığa borçluyum. Öyle aşağılanmasına, düşkünlerin yapmak zorunda kaldığı bir iş gibi gösterilmesine tahammül edemiyorum.  

‘Üniversite mezunu pazarda çorap satıyor’; ‘Öğretmendi atanamadı pazarcılık yapıyor’; ‘KHK ile işinden oldu pazarlarda sürünüyor’; ‘Ne yani gidip pazarda limon mu satayım’, gibi söylemlerden doğrusu gına geldi. 

Bazı pazar yerlerinde benim çadırın kenarına bir kaç limon kasası sıkıştırıp satış yapan ilkokuldan sınıf arkadaşım vardı. Limon satarak beş yılda kazandığı parayla koca bir bina dikmişti. Limon satmayı kendisine yediremeyenlerin neler kaçırdığı ortada. 

Türkiye’de ekonomi muhabiri olarak çalıştığım dönemde tanıştığım Türkiye’nin önde gelen iş adamlarının hemen hemen hepsinin geçmişinde pazarcılık var. Pazarlar ticaret yapacak kişilerin bir anlamda çıraklık eğitimini aldığı yerler. 

Anamızdan editör doğmadık. Pek çok kişi lisanslı kuaför olduğumu, ya da uzun yıllar okul kantini işlettiğimi bilir de pazarcı esnafı olduğumu bilmez. 

Yaz ayları boyunca evimin hemen karşısındaki belediye havuzunun bahçesinde Farmers Market kuruluyor. O alandaki çadırları görünce o eski günler aklıma gelmiyor değil. 

Gölge yöneticiler

Kanada’da bulunan bazı dernek ve vakıflar uluslararası kuruluşların uzantıları şeklinde faaliyet gösteriyorlar. Bu yapıların en büyük sorunlarından bir tanesi, dışarıdan bu kurumları temsilen atanan kişiler ile yerel düzeyde görev alan kişilerin icra ve sorumluluk paylaşımlarında yaşanıyor. Örneğin dışarıdan atanan kişi resmiyette farklı bir pozisyonda gözükürken, fiiliyatta başkan ve yönetim kurulu üyeleri dahil herkesin amiri olabiliyor. Kararları o alıyor ancak kanunlar karşısında sıfır sorumluluk sahibi. 

Böyle bir kuruluşun birkaç yıl önce yapmış olduğu ve çok tartışılan bir işlemle ilgili haber yapmak isteyince işlemi yapan gerçek sorumluların değil de resmiyette gözüken ve belki de yapılan işlemden haberi bile olmayan kişilere faturanın kesilebileceği gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. 

Bu örnekten yola çıkarak, bu tür STK’larda maaşlı ya da gönüllü olarak çalışan kişilerin yarınları adına hem toplumda rahatsızlığa hem de Kanada kanunlarına aykırı olabilecek hiçbir işleme müsaade etmemesi gerekiyor. Gölge yöneticiler birkaç yıllık görevlerinin ardından gittiklerinde, yani masadan kalktıklarında hesabın geridekilere kalma ihtimali çok yüksek. 

Ayrıca, yerelleşmenin her zamankinden daha çok önem kazandığı günümüzde, hangi gerekçeyle olursa olsun uzaktan kumanda yönetim anlayışının tamamen terkedilmesi gerekiyor. 

Gönülsüz gönüllüler

Bir de STK’larda görev yapan gönülsüz gönüllüler diye bir başka sorun var. Eski Büyükelçilerimizden Aydemir Erman, “Gönüllü olarak bir işe varım diyen ve işin altına talibim diye imzasını atan kişi için, artık o gönüllü iş olmaktan çıkar ve görev olur”, derdi.

Her fırsatta kendisini savunmak için “biz zaten bu işi gönüllü yapıyoruz, para mı aldığımız var, çoluk çocukla geçireceğimiz zamanı burada harcıyoruz” şeklinde konuşanlara sık sık rastlayınca Büyükelçi Erman’ın bu sözünü hatırlıyorum.

Gönüllülük kalkan yapılarak aslında STK’lar esir alınıyor. 

‘Ben gönüllüyüm gönlümden geldiği kadar çalışır ne hesap verir ne de çekip giderim’, durumu söz konusu.

Kimse gönülsüz olarak bir makamı işgal etmemeli ya da tam tersi bir işe gönüllü olmaya zorlanmamalı. Böyle olunca, bu kişilerin aldığı ve genelde sonuçları itibariyle yanlış ve maliyetli olan kararlardan dolayı hesap verilebilirlik imkânı da ortadan kalkıyor.

*STK: Sivil Toplum Kuruluşu

Önceki İçerikTercihler değişiyor
Sonraki İçerikTürk balına ödül
- Advertisment -

Most Popular

IDEAL FINE FOODS

7694 Islington Ave #3, Woodbridge, ON L4L 905 850-7296

Virüslü yaşam ve çipli aşı!

COVID-19 virüsü hayatının baharını yaşıyor gibi.   400 vaka olunca lock down olan yani kapanan Ontario’da hastalığa yakalanan sayısı...

Rektörlük görevini devredecek

Waterloo Üniversitesi Rektörü Feridun Hamdullahpur'un 2011 yılından beri yürüttüğü görevinden 1 Temmuz'da ayrılacağı duyuruldu.  CANADATÜRK Waterloo...

Altı yılda üçüncü ataşe

Cihat Yalçınkaya yeni Toronto Din Hizmetleri Ataşesi olarak göreve başladı. Önceki ataşe Yakup Sekmen dört yıllık görev süresinin yarısını henüz doldurmuşken bu...

Recent Comments